Başkan Kayadan yayınlamış olduğu mesajında:
“1. Dünya Savaşı galibi İtilaf Devletleri, 30 Ekim 1918’de Osmanlı Sarayı
temsilcilerine imzalattıkları Mondros Mütarekesi ile fiilen devletsiz bıraktıkları Türk
Milleti’ni vatansız da bırakarak Asya steplerine sürmek ve yok etmek amacıyla bir
yandan yurdun dört bir yöresini işgal etmişler, bir yandan ordularını dağıtıp silahlarına
el koymuşlar, bir yandan da donatıp destekledikleri Yunan ordusunu 15 Mayıs
1919’da İzmir’e çıkarıp Polatlı önlerine kadar sürmüşlerdi. Ama tıpkı 4 yıl önce
Çanakkale’de olduğu gibi yine Mustafa Kemal Paşa’yı ve Türk Milleti’nin söz konusu
vatan olduğunda neler yapabileceğini unutmuşlardı.
Emperyalizmi Çanakkale’de yenip savaşı 3 yıl uzatarak dünya tarihinin akışını
değiştiren Mustafa Kemal Paşa ve Mehmetçik, bir yıl önce Sakarya’da durdurdukları
düşmanı “Vatanın harim-i ismetinde boğmak” için 26 Ağustos 1922 sabahının ilk
ışıklarını bekliyorlardı.
Onlar 3 yıl 3 aydır inandıkları zafere ulaşmak için dakikaları sayarken tersini
bekleyenler de vardı tabii, hem de pek çok... 239 yıldır taarruz savaşı yapmamış Türk
Ordusu’nun kazanmasının olanaksız olduğunu söyleyenler de vardı, Başkomutanı
maceracı, yaptığı taarruz planını aşırı riskli bulanlar da. İstanbul’da, Ankara’da, hatta
kurduğu mecliste yenilgi haberini hevesle bekleyen muhalifler de vardı, “Keşke Yunan
kazansa” diye duaya çökmüş alçaklar da. Mütareke Basını’nın “Asıl kafası ezilecek
eşkıya Ankara’daki Kemalistlerdir” diyen şeref yoksunu vatansızları da vardı, Teali-i
İslam, İngiliz Muhipleri gibi işbirlikçi cemiyetlerde örgütlenmiş halkın kutsal din
duygularını kullanarak emperyalist işgale direnişini kırmak için canhıraş çalışan şeriatçı
yobazlar, sarıklı cübbeli hainler de... Nazım’ın “ Ateşi ve ihaneti gördük…” dediği
günlerdi…
Ama Mustafa Kemal’in Ulusuna güveni tamdı. Bandırma Vapuru’na adımını
attığından beri zafere ulaşacağından zerre kuşkusu yoktu. O kadar yoktu ki, Büyük
Taarruz öncesi yaptığı son toplantıda komutanlara “Bütün sorumluluk benim,
‘Hücum’ emrini verip kamçımı indirdiğimden 15 gün sonra İzmir’deyiz.” diye garanti
veriyor, 14 gün sonra 8 Eylül akşamı, Belkahve’de İsmet Paşa’ya “Bir gün yanıldım
İsmet. Bu kadar hızlı kaçacaklarını hesaplayamamışım.” diyordu.
Büyük Taarruz, Türk Tarihi’nin en ağır bedeller ödenerek yazılmış en şerefli
sayfası, taarruz planı da en cesur, en akıl, bilim ve deneyime dayalı, en dâhiyane
planıdır, dense yeridir.
İnebolu’dan yükledikleri kutsal emanetleriyle “Ayın altında Akşehir üstünden
Afyon’a doğru” giden dünyanın ilk ve tek kağnı taburlarını yöneten yiğit Anadolu
kadınlarının, Ilgaz dağlarında donarak şehit düşen Şerife Bacıların, Demirci
Akıncıları’ndan Gördesli Makbulelerin, Kara Fatmaların, Çete Emir Ayşe Efelerin,
Çiğiltepe’yi söz verdiği saatte ele geçirememeyi gururuna yediremediği için yaşamına
son veren Albay Reşat Çiğiltepelerin, sıtma krizi geçirirken Yunan hatlarının gerisine
sarkan Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Altayların, ölüme gülerek giden binlerce
neferin, kadını, erkeği ve çocuğuyla topyekûn bir halkın özgür bir ulus olma azminin
ete kemiğe büründüğü andır 102 yıl öncenin o puslu Ağustos sabahı.
Bu anın değerini anlamak için; Düzenli Ordunun hangi güçlükler aşılarak
kurulduğunu, 1. ve 2. İnönü Zaferlerinin anlamını bilmek gerekir. Bursa’nın işgali
üzerine Büyük Millet Meclisi kürsüsüne örtülen Puşide-i Siyah’ı bilmek gerekir.
Kütahya, Eskişehir muharebelerinde Orduyu 100 kilometre geri çekmenin nedenini,
emperyalist işbirlikçisi Saray talimatı ve İngiliz altınlarıyla çıkarılan onlarca isyanı
bastırmak için cephelerden birlik çekmek zorunda kalmanın yarattığı güçlükleri bilmek
gerekir. Kuvayı İnzibatiye alçaklığını, milletin tepesine İngiliz uçaklarından yağdırılan
ve “Yunan Ordusu Halife Ordusudur…” diyen Padişah tuğralı zillet mektuplarını,
İngilizlerin kurdurduğu Teali-i İslâm Cemiyeti’nin İskilipli Atıf haini imzalı Milli
Mücadele düşmanı bildirilerini, Vahdettin’in, Damat Ferit’in, Ali Kemal’in utanmadan
Rahip Frew kuyruğunda üye oldukları İngiliz Muhipleri Cemiyeti şerefsizliğini,
Mustafa Kemal ve yol arkadaşlarının boyunlarına idam fermanı geçirme alçaklığını
bilmek gerekir. Polatlı’dan başlayarak Sakarya Meydan Muharebesi coğrafyasını adım
adım dolaşırken dünya savaş literatüründe yeni bir sayfa açan “Hattı müdafaa yoktur,
sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın
kanıyla ıslanmadıkça terk edilemez!” emri kulaklarında çınlayanlardır ancak bu
vatanın ekmeğini, suyunu hak edenler. 22 gün 22 gece kıpkırmızı akan Sakarya’yı
yüreği pır pır duyumsayan, Dumlupınar şehitliğinde gördüğü 8 yaşındaki şehit 1914
Bozkır doğumlu Ömer oğlu Hüsnü’nün kısacık gömüt kitabesini okurken boğazı
düğümlenen, dudakları titreyen, gözleri nemlenenlerdir ancak aziz şehit ve
gazilerimizin canları ve kanlarıyla vatan ettikleri bu toprağın ekmeğini, suyunu hak
edenler. Unutulmamalıdır !
26 Ağustos 1922 sabahı başlayan Büyük Taarruz’dan851 yıl önce, 1071 yılının
26 Ağustos günü de Malazgirt Ovası’nda Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın Bizans
İmparatoru Romen Diyojen’i yenilgiye uğratarak Anadolu’da Türk hâkimiyetini
başlattığı bir başka büyük savaş yaşanmıştı. Bazı kendini bilmezler, bu iki savaşı
yarıştırıp Büyük Taarruz’u önemsizleştirmeye çabalıyorlar. Kocatepe olmasaydı
kutlanacak bir Malazgirt Zaferi’nin de, tören düzenleyecek bağımsız bir devletin de,
kutlayacak özgür bir ulusun da olmayacağını anlamaktan aciz bu zavallılar; Batı
emperyalizminin hedefinin Anadolu Türkünü Malazgirt öncesine atmak olduğunu
bilmezden gelerek insanımızın bilincini zehirleme gayretindeler. Ne utanç verici
cehalet, ne büyük aymazlık, ne tarifsiz sapkınlık !
26 Ağustos 1922; Anadolu Türk’ünün Malazgirt öncesine sürülmeyi reddinin
olduğu kadar, çağ atlama ve muasır medeniyet seviyesini aşma azim ve kararının da
dünyaya ilanıdır.
Türk Ulusu; Mustafa Kemal Paşa komutasında Büyük Taarruz ile neyi başardığını
hiç aklından çıkarmadan bütün emperyal saldırıları defedecek, bütün tuzakları
bozacak, işbirlikçilerin bütün ihanetlerini aşacak, Kemalizm pusulasıyla Yeniden
Atatürk Cumhuriyeti’ne mutlaka ulaşacaktır.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak Büyük Taarruz’ un 102. yılında Mustafa
Kemal Atatürk’ü, Kuvayı Milliye kahramanlarını ve Kemalist Devrim kadrolarını
minnetle, şükranla anıyor, şehit ve gazilerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla
eğiliyoruz.” İfadelerini kullandı.